D e u t s c h   English

 
0
0
0
0

Yahudi Türkler, Dönmeler Ve Sabataycılar
Yahudi Türkler, Dönmeler ve Sabataycılar
İSRAİL'i ve bazı Yahudileri tenkit ettiğim için beni antisemit olmakla suçlayanların akıllarına şaşarım. Antisemit değilim, antisiyonistim. Tarihte ve halen dünyada nice Yahudi bile antisiyonist olabilmiş, olabiliyor da ben niçin olamayacakmışım? İsrail'in bugünkü politikası, dünya siyonizminin stratejisi bütün insanlığı büyük bir felâkete doğru sürüklemektedir. Bunu, içlerinde hahamlar, son derece dindar Yahudiler, büyük fikir adamları, filozoflar bulunan binlerce seçkin Yahudi de görüyor ve tenkit ediyor.

Bir kısım Yahudiler kendilerini diğer insanlardan üstün görüyor; "daha eşit" olduklarına inanıyor, asıl yanlışlık buradadır. Siyonizmin en büyük zararı Yahudiliğe ve Yahudilere olmuştur, olacaktır. Bugüne kadar olanlar bir şey değildir, asıl bundan sonra olacaklardan korkmalıyız. Dünya büyük bir felâkete doğru gidiyor. BaşkanBush çok güçlü emperyalist bir devletin başkanıdır ama vazifesinde başarılı olmak için gerekli ve yeterli kültüre, hikmete, vicdana, akla sahip değildir.

Geçenlerde yazmıştım; İsrail'i ve siyonizmi tenkit eden Yahudilerin yazılarından, uyarmalarından parçalar alınsa kocaman bir kitap olur. Keşke biri çıksa da bu işi yapsa. Vaktiyle İslâmî kesimde bir "Bilgi Bankası" kurulması için teklifler yapmış, çağrılarda bulunmuştum. Müslümanlarda "hizmet ve dâvâ" için milyarlarca dolar toplayan kodamanlar bu gibi tekliflere ve çağrılara kulak asmazlar. Böyle bir bilgi bankası kurulmuş ve gerekli çalışmaları yapmış olsaydı, hazırlanıp yayınlanmasını teklif ettiğim kitap çoktan ortaya çıkmış olurdu. Lakin Müslüman kesim böyle zekâ, kültür, araştırma işleriyle uğraşmıyor. Hizmet ve dâvâ için toplanan paralar ne oluyor bilmem.

Cumayı cumartesiye bağlayan gece, yeni Müslüman olmuş, Amerikalı (İtalyan asıllı) bir Müslümanla tanıştım. Katolik kilisesinden ve katolik rahiplerinden çok şikayetçi idi. Ailesi zenginmiş, kiliseye ve papazlara şimdiye kadar yüzbinlerce dolar yardım etmiş. Bu paralar fakirlere, hayır işlerine harcanmamış; büyük binalar yapımında kullanılmış. İtalyanın ailesi de kiliseyi mahkemeye vermiş... Bizde de, her yıl din ve iman için toplanan paraların hesabı sorulmalıdır.

Sırası gelmişken şu hususu da ilgililerden sormak istiyorum: Türkiye Başhahamı öleli epey zaman oldu, Musevî cemaati onun yerine yeni bir ruhanî reis seçmedi. Bu iş niçin bu kadar uzadı? Kapalı kutu oldukları için dışarıya bilgi de vermiyorlar. Bizdeki Yahudiler büyük çoğunluk itibariyla kendi dinlerinden son derece uzaklaşmışlardır. Koşer kurallarına dikkat etmezler. Onların Musevî dinine bağlılıkları sosyolojiktir, bir kimlikten ibarettir. Sanırım cemaat çok dindar, çok kuralcı bir başhaham istemiyor. İstakoz ve yengeç yenmesine fetva verecek geniş meşrebli bir din adamı istiyor.

Türkiye'nin önemli meselelerinden biri de İsrail'in, Türk vatandaşı Yahudilerden ağır vergiler toplamasıdır. Yabancı bir devlet nasıl olur da bizim vatandaşlarımızdan vergi toplayabilir? Bu konunun hükümet, Meclis ve diğer sorumlu kurumlar tarafından mutlaka incelenmesi, aydınlığa kavuşturulması; önüne geçmek için tedbirler alınması gerekmez mi? Futbolcu HakanŞükür, Fethullah Hoca'ya saygı besliyor diye birtakım çevreler ayağa kalktılar, kızılca kıyamet koparttılar, sporcuyu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sürüklediler. Peki, İsrail'in Türk Yahudilerinden vergi toplaması önemli bir mesele değil midir? Bu konuyu niçin gündeme getirmiyorlar?

Yine mutlaka aydınlatılması gereken diğer önemli ve hayatî bir konu İsrail'in ülkemizde on milyar dolar parayı tefecilik işlerinde çalıştırmasıdır. Bugünkü şartlar altında bu on milyar dolar kısa zamanda on milyar daha kazandırmakta, Türkiye'nin kanı iliği bu şekilde emilmektedir. Bu on milyar doların iki milyarının MOSSAD'a ait olduğu da rivayet ediliyor. Bu rivayetler boş dedikodulardan ibaret midir, yoksa gerçek midir? Bu soruları kim, hangi müessese cevaplandıracaktır?

İsrail'in on milyar dolarını çalıştıran tefeciler kralı Malki, Bursa'da nasıl öldürüldü? Kiralık katillerin ardında hangi kara para zenginleri vardı? Malki öldürülünce İsrail'den yıldırım hızıyla gelen bir istihbaratçı ve komando ekibi Bursa'da nasıl karargâh kurdu, katil kiralayanlardan bir kodamanın oğlu nasıl derdest edilip bir helikoptere bindirildi ve bacaklarından ipe bağlanarak helikopterden nasıl sallandırıldı. O gece sabaha kadar nasıl iki buçuk milyar dolar toplanıp İsrail ekibine verildi? Bu konularda fısıltı gazetesi çalışıyor, bir sürü dehşet ve hayret verici haber yayılıyor. Peki büyük medya bu konuyu niçin gündeme getirmiyor? Yabancı bir devletin istihbaratçıları, komandoları bizim büyük bir şehrimizde böyle işleri nasıl yapabiliyor? Bu cesareti nereden alıyorlar? Malki'yi öldürtenler nasıl hapse atılmıştır? Bu konuda ne gibi işler dönmüştür?
Türkiye'de üç çeşit Yahudi bulunmaktadır
Birinci grup kimlikleri açık şekilde bilinen Musevî-Yahudi vatandaşlarımızdır.
İkinci grup Sabataycılar, Dönmeler'dir. Onların sayısını, belli başlı önemli kişilerini kimse doğru dürüst bilmiyor.Bundan iki sene kadar önce devletin büyük ve hayatî bir kurumu kendi bünyesi içindeki Sabataycıları araştırmak için bir ekip kurmuş, başına bir zatı getirmiş. O zat da Sabataycı değil miymiş!.. Gitmiş, Amerikalı, nüfuzlu Yahudilere haber vermiş.
Üçüncü grup crypto-Yahudilerdir. Onların Yahudi olduğu bilinmez. Müslüman Türk olarak sahnelerde arz-ı endam ederler. Ülkemizde Kürt Yahudileri de bulunmaktadır. Kuzey Irak'taki Barzanî'nin karısı Yahudidir. Kürt Yahudileri kendilerini Müslüman olarak gösterirler. Ne yaparlar, ne gibi işler görürler, kimsenin bilgisi ve haberi yoktur.

Başörtüsü konusunda, birtakım İslâmî cemaatler, Hoca'lar, Hocaefendiler, şeyhler, tarikatlar hakkında ince eleyip sık dokuyanlar; Cumhuriyetimiz için en büyük tehlike ve tehdit irticadır, aşırı dinciliktir diyenler benim yukarıda bahsettiğim konularla niçin ilgilenmiyorlar? Bunlar önemsiz şeyler midir? Büyük medya bu gibi konuları niçin gündeme getirmiyor? Birtakım mankenlerin hangi erkeklerle yattıkları büyük haber oluyor da yukarıda anlattıklarım niçin küçük haber bile olmuyor?

Bu memlekette şu anda en serbest ve hür saha medyadır. Yazık ki, Müslümanlar bu sektörde de birinci ligde oynayamıyor, varlık gösteremiyor. Tirajı yüksek bazı İslâmî gazetelere buna benzer bir makale göndersem basılmaz, Hazret'lerin siyasetlerine uygun düşmez!..
Van Yahudileri
VITAL CUINET'nin "Asya Türkiyesi, İdarî Coğrafya" (La Turquie d'Asie, Géographie Administrative, Paris) adlı kitabının ikinci cildi 1891'de yayınlanmış olup eski Adana, Halep, Mamuretülaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van, Musul vilayetlerimizi anlatmaktadır. Bu cildin Van vilayeti ile ilgili bölümünü okurken birtakım bilgiler dikkatimi çekti. Bunları meraklı okuyucularımla paylaşmak isterim.

(1) O tarihte Van vilayetinde beş bin Yahudi yaşıyormuş (s. 936). Sanırım şu anda Van'da, nüfus kağıdında Musevi yazan vatandaş yoktur. Peki bu beş bin Yahudi ne oldu? Hepsi oradan göç mü etti, yoksa bazıları Müslüman kimliğine mi büründü? Bu hususun araştırılması gerekir...

(2) "Van vilayetindeki Ermenilerin haylisi Yahudi asıllıdır. Büyük lakaplı Üçüncü Tigran'ın Filistin'den getirdiği esirlerden türemişlerdir. Onlarda bugün hâlâ eski İbranilerin ırk ve tipine ait özellikler görülmektedir." (s. 646).

Bu bilgiler de çok dikkat çekicidir. Ermeni kralı Büyük Tigran Filistin'e yaptığı seferlerde Yahudi esirler almış, onları Van taraflarına getirmiş ve bunlar Ermenileşmiş... Acaba samimî şekilde Ermeni olmuşlar mıydı? Yahudiler varlıklarını koruyabilmek için iğreti kimliklere bürünmeyi tarih boyunca denemiş bir kavimdir. Zahirde Müslüman, Türk, Kürt, Ermeni, Gregoryen, Elen, Ortodoks, Katolik, İspanyol gibi görünürler ama asıl iç kimlikleri Yahudiliktir, dinleri Museviliktir. Bizdeki Sabataycılar gibi.

Cuinet'nin coğrafya kitabında 19'uncu asırdaki Osmanlı vilayetlerinde yaşayan Yahudilerle ilgili istatistikî bilgiler verilmektedir. Bugün Yahudi izine rastlanmayan nice yerlerde Yahudi cemaatleri yaşıyormuş, bunların sinagogları, okulları, hahamları varmış. Bu Yahudiler ne olmuştur? Hepsi birden İstanbul'a, İzmir'e, İsrail'e veya yabancı ülkelere mi göç etmişlerdir, yoksa kimlik mi değiştirmişlerdir. Ezbere konuşmak doğru olmaz. Araştırıcıların, tarihçilerin bu konuyu incelemesi gerekir. Ben şu ihtimal üzerinde durmak istiyorum: Bu Yahudilerin bir kısmı yakın tarihin fırtınaları, hercümerci, girdabları içinde Müslümanlaşmış, Türkleşmiş veya Kürtleşmiş olabilir. Zamanla çocuklarını en yüksek okul ve üniversitelerde okutmuş olabilirler. Bu eski Yahudiler, yeni Türkler, Kürtler ve Müslümanlar önemli makam ve mevkilere geçmiş olabilir...

Sabatay Sevi zuhur ettiği zaman Kürdistan'daki Yahudilerin de büyük heyecana kapıldığını Scholem yazıyor. Kaç kişi Mesih Sabatay'a iman etmiştir? O, mecburen ve yalancıktan Müslüman olduktan sonra kaç kişi imanında sebat ederek Müslüman kılığına girmiştir? Bu Doğu Sabataycıları içinden kaç büyük devlet adamı, bürokrat, fikir ve sanat şahsiyeti çıkmıştır? Neler yapmışlardır? Bu soruların cevaplarının araştırılması gerekmez mi?

Yurt dışındaki bazı müellifler, bazı kaynaklar Ziya Gökalp'in Yahudi asıllı olduğunu iddia ediyor. Elimde fazla bilgi ve veri yok ama olan kadarını ileride yazacağım. Gökalp önce Kürt ve Kürtçü olarak ortaya çıkmış sonra Türkçülük ve milliyetçilik konusunda birinci isim olmuştur. Onun dostu, talebesi, yakını Moiz Kohen de, Tekin Alp takma adıyla Türkçülük ve milliyetçilik konusunda bir çığır açmış, hatta kitaplarından birine "Kahr olsun Şeriat" başlıklı bir bölüm koymuştur. Moiz Kohen adlı bu Yahudi niçin Türkçülük ve milliyetçilik konusunda Müslüman Türkleri İslâm dışı, İslâm'a zıt bir mecraya ve vadiye çekmek istemiştir? Bu konunun da ilmî olarak incelenip araştırılması gerekir.

İki kimlikli Yahudiler hakkında binlerce kitap ve kaynakta bilgi kırıntıları bulunmaktadır. Bütün bu bilgilerin aranıp taranıp bulunması ve yekun olarak binlerce referansın bir araya getirilmesi gerekir. Bu parçaların her biri, büyük bir mozayik tablonun parçaları durumundadır. Parçalar bulunup birleştirilince tablonun bütünü meydana çıkacak ve nice sırlar çözülecektir.

Bazı bilgilere ulaşmak çok zordur. İsrail'de bulunan Sabataycı arşivi herkese, her araştırıcıya açık değildir. Yine, yakın tarihte İsrail'e gönderilmiş olan Türkiye Hahambaşılığı arşivine girmek de pek kolay değildir. Lakin araştırılması çok kolay, ortada ve açıkta olan kaynaklar ve bilgiler vardır.Öncelikle bunların toplanması, dosyalanması gerekir.

Yahudilerin tarihimizde önemli şahsiyetli, tesirleri, hareketleri bulunmaktadır. Onbeşinci asırda isyanlar çıkartmış olan Torlak Kemal bir Yahudidir. Torlak Kemal'in şahsiyeti, kişiliği, kimliği, yaptıkları, yapmak istedikleri hakkında dört başı mamur bir inceleme ve araştırma kitabı henüz yazılmamış bulunuyor.

Kanunî Sultan Süleyman ve İkinci Selim zamanında Yahudi nüfuzu ve tesiri Osmanlı imparatorluğunda doruk noktasına ulaşmıştır. Bu konuda da yeterli araştırma yapılmamış, doyurucu kitaplar yazılmamıştır. Yasef Nassi hakkında yabancı dillerde bir yığın kitap var, bizde bir tek kitap bile yoktur.

Tanzimat'tan beri büyük değişiklikler, inkılaplar, ihtilallar, iğtişaşlar olmuştur. Bunlarda Yahudilerin, Sabataycıların, dönmemiş Dönmelerin rolü nedir?

Türkiye'de İslâm dinine ve dindar Müslümanlara açılmış savaş dinsiz Türklerin, dinden dönmüş Müslümanların işi midir, yoksa Yahudilerin, Sabataycıların işi midir?

Son günlerde büyük bir bürokratın annesi vefat etti. Bu kişinin nüfus kimlik kartında din hanesinde Musevi olduğu yazılıydı. Lakin cenaze İstanbul'daki Teşvikiye camiinden kaldırıldı. Normal olarak sinagog'ta yapılacak bir ayinden sonra Yahudi mezarlığında toprağa verilmesi gerekirken niçin camiye getirilmiş, bilahare İslâm kabristanına gömülmüştür? Kamuoyunun bu gibi anti-konvansiyonel durumları bilmesi gerekmez mi?

İslâm dininin zuhurundan bu yana bazı Yahudilerin birtakım hareket ve manevraları olmuştur. Yemenli Bir Yahudi hahamı, Abdullah ibn Sebe' ismini almış, Hazret-i Ömer'den dinî bir vazife istemiş, ilgi görmemiş, Hazret-i Osman'ın hilafeti zamanında ortaya çıkan fitneler bu zat tarafından körüklenmiş ve planlanmıştır. O gün bu gündür bazı Yahudiler İslâm dünyasında böyle çalışmaktadır.

On büyük cilt mi olur, yirmi cilt mi olur, bir heyet tarafından İslâm Dünyasında Yahudiler ismiyle ilmî bir eser hazırlanmalı ve yayınlanmalıdır. On dokuzuncu asrın sonlarında Yahudi seçkinleri ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı siyonist ideolojiyi destekliyor, bir kısmı da şiddetle aleyhinde bulunuyordu. Biz Müslümanlar bu konuda da fazla bir bilgi sahibi değiliz.

Osmanlı imparatorluğunun yıkılışında Osmanlı Yahudilerinin ve diğer Yahudilerin rolleri nedir?
Yakın tarihimizdeki gizli Yahudiler kimlerdir?Bunlar ne yapmak istemişler, neler yapmışlardır?
Lozan andlaşmasının asıl mimarı Başhaham Hayim Nahum'dur. Hayim Nahum'un gayesi neydi?

Yurda sokulması Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmış binlerce kitap, dergi, gazete, makale ve broşürde ne gibi bilgiler, iddialar yer almaktadır? Bunlar niçin yasaklanmıştır? Yazılanlar iftira ve yalan ise tarihçilerin bunları reddedebilmesi için onları okuması ve incelemesi gerekmez mi?

Ankara'daki Tarih Kurumu, üniversitelerimiz, Kültür Bakanlığı'mız birtakım iddialar ve isnadlar karşısında niçin susmaktadır? İslâm dinini bozmak, asıl İslâm'ın yerine kul yapısı, reforme edilmiş, yenilenmiş, işe gelmeyen tarafları çıkartılmış, beşerî bir ideoloji ve hümanizma haline getirilmiş, sulandırılmış, ılımlı İslâm yapılmış yeni bir din çıkartılmak istenmektedir. Bu reform ve yenilikçilik hareketinde birtakım crypto-Yahudiler bulunmakta mıdır?

Normal olarak milletini, milliyetini seven, Türkiye'nin ve Türklerin yücelmesini, güçlenmesini, üstün olmasını isteyen bir Türk, kendisi dindar olmasa bile İslâm'a saygılıdır. Peki, din düşmanı, Şeriat düşmanı bir Türkçülüğün ve milliyetçiliğin arkasında kimler bulunmaktadır?

Samimî bir Türkçü ve milliyetçi olan Dr. Rıza Nur, Hatıratında "Gençliğimde dindardım, namaz kılardım, o günleri heyecanla hatırlıyorum" mealinde satırlar yazmıştır. Daha sonra dindarlığını, inançlarını kaybetmiş olmasına rağmen İslâm dinine karşı asla saygısızlık etmemiştir. Rıza Nur'un zıt kutbunda Moiz Kohen Tekin Alp bulunuyor. O Yahudi ise "Kahr Olsun Şeriat" diye yazacak kadar İslâm düşmanıdır. Acaba hangisinin Türkçülüğü ve milliyetçiliği doğrudur, hakikîdir?

Bundan birkaç yıl önce, sayın Ecevit'in başbakanlığı sırasında Kültür Bakanlığı Tekin Alp'in bir kitabını yayınladı. Ancak, Tekin Alp takma adının yanına parantez içinde "Moiz Kohen" diye yazmayı unuttu. Bu unutma gerçekten unutma mıdır, yoksa pekâlâ bilindiği halde es mi geçilmiştir?

İki Kimlikli İran Yahudileri

İNTERNETTE İran Yahudileriyle ilgili çok önemli ve çok meraklı bir bilgiye rastladım. Kısa bir metin ama bizler için çok manalar ifade ediyor. Metni Fransızcadan tercüme ediyorum:

"İsrail'de akademisyen olan profesör Ammoun NANTSAR'ın, Yahudilerin tarihiyle ilgili ve içinde çeşitli araştırıcıların yazıları bulunan Los Angeles'te yayınlanmış bir kitapta, bir makalesi bulunuyor. Yahudiler İran'da yaşadıkları zaman kendi Yahudi kimliklerini gizlemek zorundaymışlar, çünkü üzerlerinde baskılar varmış, (dışlanıyorlarmış). Bu Yahudiler, kimsenin gerçek kökenlerinden şüphelenmemesi için toplum içinde Müslüman olduklarını, Müslüman isimleri taşıdıklarını, camilere gittiklerini ve Kur'ân öğrendiklerini beyan ediyorlar.

Fakat evlerinde Yahudi isimleri varmış ve kendi inançları olan Museviliği gizlice yaşıyorlarmış. Bu tür beyanlar, Kuzey Afrika, Irak, Suriye, Basra Körfezi ve bilhassa Pakistan gibi İslâm ülkelerinde yaşamakta olan nice başka Yahudi tarafından radio Ici yayınlarında da tekrarlanmıştır. Hatta M. Abbasî, İsrail'in Fransa'daki büyükelçisi Elie Barnavi ile mülakat yaparken şu soruyu yöneltmiştir:

– Bu kişilerin kimliklerini ve inançlarını gizlemek zorunda kalmaları durumu daha ne zamana kadar sürecektir?"

İnternetteki, Yahudiler ile ilgili milyonlarca veri içinde kim bilir bizim için ne kadar ibretli, göz açıcı, ders verici olanları vardır.Sabırlı ve azimli araştırıcıların bunları taramaları, içlerinden en önemli birkaç binini derleyip, tasnif edip kitap haline getirmeleri gerekir.

Ben bir Müslüman olarak sahte bir Yahudi kimliğiyle İsrail'e gitsem, oraya yerleşsem, Musevîliğin gereklerine inanmadan, yalancıktan yerine getirsem, cumartesi günleri sinagoga gitsem, böyle bir şey ahlâkî olur mu? Bu, büyük bir sahtekarlık ve faziletsizliktir. Zaten bir Müslüman veya başka bir goi böyle yaptığı taktirde, cin gibi zeki ve kurnaz İsrail istihbaratı kısa zamanda onu deşifre eder ve casus diye zindana atar.

Maalesef ülkemizde birtakım Yahudiler, Türkiye'yi ele geçirmek için iki kimlikli olarak çalışmaktadır. Zahirde Müslüman, gerçekte Musevî. Türkiye'deki kripto-Yahudilerin miktarı belli midir? Bu konuda kesin bir şey söylenemez. Eskiden bunların birkaç on bin kişi olduklarını tahmin ediyordum. Şimdi Harry Ojalvo (Aksiyon Dergisi'nde yapılan röportaj) gibi Türkiye'de bir buçuk milyon Gizli Yahudi bulunduğuna inanıyorum.

Onların hepsi Sabataycı değildir. Bazıları Bektaşî, bazıları Alevî postuna bürünmüştür. Mevlevîliğe, Melamîliğe girenleri de vardır Hattâ şu anda, sanırım, çatlak sesler çıkartan bazı Reformcu ve Yenilikçi ilahiyatçıların da, bunlarla alakası vardır. Kesin konuşmuyorum ama mutlaka incelenmesi gereken bir konudur bu.

Bizdeki Gizli Yahudiler milliyetçilik ve Türkçülük cereyanı ile de, çok yakından ilgilenmişlerdir. Onlar milliyetçiliği ve Türkçülüğü İslâm'a rakip bir duruma sokmak istiyorlar, bunda da hayli başarılı olmuşlardır. Aslında bir Türk milliyetçisinin, aklı başında bir Türkçünün, kendisi dindar olmasa bile Müslümanlığa ve Müslümanlara karşı son derece saygılı olması gerekir.


Bazen akılları durduracak, havsalanın almayacağı iddialarla karşılaşıyoruz. Bunların hepsinin, peşinen doğru olduklarını kabul etmemiz gerekmez. Dikkatli, ölçülü, ihtiyatlı hareket edilmelidir. istanbul'da bazı vatandaşlarımız "debarkader" ismini taşıyan bir internet sitesinde Ilgaz Zorlu'nun, bu fakirin aleyhinde yazılar yayınlıyor, bizi anti-semitizmle suçluyorlarmış. Doğru değildir. Anti-Siyonist olduğumu saklamaya lüzum görmem, bugün dünyada nice özbeöz Yahudi anti-Siyonist olabiliyor, İsrail devletini Yahudilik için zararlı görebiliyor da, benim bu kadar hakkım yok mu?

Yahudilere, Musevilere en fazla zarar verecek olan iki şey Siyonizm ile İsrail devletidir. Çoğu gitti azı kaldı, yakında dünya çapında korkunç ve dehşetli hadiseler olacaktır. Bekleyiniz. Türkiye Hahambaşılığı'na bağlı olan, iki standartlı ve iki kimlikli olmayan Yahudi vatandaşlarımızla fazla bir ihtilafımız yoktur.

Ancak birtakım Yahudilerin, Türkiye'nin büyük bir siyasi partisini içten fethetme stratejileri de, gözümüzden kaçmamaktadır. Bu büyük partinin istanbul teşkilatı üzerinde Bay Pinto'nun büyük nüfuz ve tesiri olduğunu biliyoruz. Yine aynı zat bakanlarımızdan birinin oğlu ile pek samimi ve pek sıkı fıkıdır.

Bedevî, şifahî, marjinal toplumların hafızası olmazmış. Medenî bir toplumun mazisi, tarihi, hafızası vardır. Bedeviler ise sadece şimdiki zamanda yaşarlar, mazilerinden habersizdirler, istikballerini de düşünmezler. Hal-i hazırda yaşarlar, ama durumlarından bîhaberdardırlar. İsrail'de, birtakım Yahudiler Türkiye ile, tarihimizle, birtakım önemli kişilerimizle ilgili önemli bilgiler ihtiva eden kitaplar, makaleler yazmışlardır. Bunların çoğu ibranicedir. Peki biz Türkiyeliler, bu yayınları incelemiş, taramış, tahlilini yapmış, gereken yerlerini Türkçe'ye çevirip kültürümüze kazandırmış mıyızdır? Maalesef... Yatakta uyuyoruz, ayakta uyuyoruz...

Türkiye'de İslâmiyet'i, Şeriatı, dindarlığı öcü gibi gösterenler; bunları devletimiz ve Cumhuriyetimiz için büyük tehlike ve tehdit olarak gösterenler kimlerdir? Laikliği çığırından çıkartanlar kimlerdir? Yakın tarihimizde bu ülke, sistemli şekilde soyulmuş, talan edilmiştir. Yekunu trilyonlarca doları bulan bu soygun ve talanı kimler yapmıştır? Ülkemizde dehşetli bir kimlik erozyonu olmuştur. Bu erozyon kimlerin eseridir? "Siyon Protokolları"nın sahte ve düzmece olduğu iddia ediliyor. Ancak şu husus da göz ardı edilmemelidir. Bazı kişilerin ve zümrelerin Türkiye'de yaptıkları, harfi harfine bu Siyon Protokollarına uygun düşüyor. Bu tatbikat kimlerin eseridir? Türkiye toplumunun millî kimliğinin ana faktörü İslâm idi. Ülkede Müslümanlık sarsılınca, İslâmî değerler terk edilince büyük bir çözülme, çöküntü, dejenerasyon meydana gelmiştir, bunu kimler yapmıştır?

İçimizden bazıları İsrail'e karşı büyük bir hayranlık, bağlılık, sevgi, dostluk besliyor. Oradaki sistem Türkiye'dekinin taban tabana zıddıdır. İsrail bir din devletidir, bir ırk devletidir, Musevî şeriatı üzerine müesses bir devlettir. Orada din ve devlet aynı şeydir. Peki, bizdeki birtakım laikler nasıl oluyor da, böyle bir devlete hayran oluyorlar?
Okumak, incelemek, düşünmek, müzakere etmek gerek...

Dönmelerin inanç Esasları
Dönmelik, “Osmanlı tebasından olup dini ve siyasi ideallerine daha rahat ulaşabilmek için İslâmı kabul etmiş görünen Yahudi cemaati şeklinde tanımlanmaktadır.

Dönmeliğin tarihçesine baktığımızda Dördüncü Sultan Murad döneminde Sabatay Sevi’nin sahte ihtidasıyla başlar. Bu yüzden onlara dönme dendiği gibi liderlerinden hareketle “Sabatayistler” de denir.

XII. yüzyıldan beri süregelen bu batıl itikat hareketi, Selânik’in Osmanlı’dan Yanunistan’a ilhakından sonra Yunanistan’da siyasi ve dini anlamda Yahudiliğe rücu etmek için bazı teşebbüslerde bulunurlar. Bunlar şöylece sıralanmaktadır:

1- Selânik’in Yunanistan’a ilhakından sonra orada Yunanlı olarak kalan bazı dönmeler Yahudiliğe rücu için Yunan hükümetine müracaat ederler. Bu iş için görüşlerine başvurulan Selânik Yahudileri çeşitli manialar ileri sürerek olumsuz kanaat serdederler.

2- Atina’da Yunan Meclis-i Mebusanı azasından olanMustafa Efendi adında bir dönme tarafından Gonatas’a müracaat ederek, mübadele hükümlerinin Türk ve Rumlara münhasır kalmasını ister. Ayrıca kendilerinin Türk ve Müslüman olmadıklarını ileri sürerek mübadeleden azade bırakılmaları lazım geldiğini talep eder. Kendi harslarının/kültürlerinin Yahudi olduğunu iddia eder. Gonatas ise Meclis-i Vükelâda bu meseleyi müzakere ederek red cevabı verir.

3- Yine Meşrutiyet’in ilânından sonra kendi aralarında akdettikleri bir kongrede asıllarına (Yahudiliğe) dönmek meselesi uzun uzadıya münakaşa edilir. Meşhur dönme Cavit Bey vakit gelmediğini beyanla buna mani olur.Türkiye’de ise Cumhuriyetin kurulmasıyla dönmeliğin tarihe kavuştuğu savunulmuştur.
İtikadlarına gelince, onların hurafelerle dolu inanç esasları şöyle hülasa edilir
“1- Gerçek tanrı olan İsrali’in Tanrısı’na inanırım.
“2- Sabatay Sevi’nin gerçek mesih olduğuna inanırım.
“3- Tevrat’ın gerçek Tevrat olduğuna inanırım.
“4- Tevrat’ın değiştirilmediğini ve yürürlükte olduğuna inanırım.
“5- Sabatay Sevi’nin dünyanın dört trafına dağılmış olan İsrailoğulları’nı bir araya toplayacağına inanarım.
“6- Ölülerin dirileceğine inanırım.
“7- İsrail’in Tanrısı’nın, Süleyman Mabedini yukarıdan aşağıya bina edilmiş olarak göndereceğine inanırım.
“8- İsrail’in Tanrısı’nın bu dünyada cemalini göstereceğine inanırım.

“Dönme âmentüsünün son maddesi “gerçek mesih” Sabatay Sevi’nin gönderilmesini isteyen dua cümlelerini ihtiva eder(*).”

Bunların dışında yine inanç nokta-i nazarında bazı özellikleri de şöyledir:
1- Gizli Yahudi adı kullanırlar.
2- Reislerini mukaddes sayarlar.
3- Osman babayı ilah sayarlar.
4- Gizli Yahudi nikahı yaparlar.
5- Türklerle evlenmezler.
6- Ölülerini Müslüman mezarlığına gömmezler.
7- Dönmeliklerini gizlerler.
8- Dönmeliğin gündeme gelmemesi için çabalarlar.
9- Günah çıkarırlar.
10- Gizli mabedleri vardır.
11- Ölü kadınları erkek gasaller yıkarlar. Dönmeler kendi aralarında
Karakaşlar, Kaplancılar, Yakubiler diye de üç guruba ayrılırlar.

Ayrıca günümüz Türkiye’sinde dönmelerle ilgili verilen şu bilgiler çok dikkat çekicidir:
“... Dönmeler Türkiye genelinde 30-40.000 kişi civarında tahmin edilmektedir. Bunlar daha çok Edirne, İstanbul, İzmir, Ankara ve Bursa’da yaşamaktadırlar. Yoğun olarak bulundukları yer Selânik olduğu için dönmelere “Selanik dönmesi” de denilmektedir. Bundan dolayı mübadele sonrasında Türkiye’nin çeşitli şehirlerine gelip yerleşen dönmelerden doğum yerleri Selânik olanlar Selânik ismini değiştirmişlerdir. Kapalı bir cemaat hayatı yaşadıkları için dönmeler sır vermemeye özen göstermişler, eskiden olduğu gibi bugün de Türklerin yanında Türk isimlerini, kendi aralarında ise Yahudi isimlerini kullanagelmişlerdir.

“Dışişleri, maliye, eğitim, basın-yayın ve üniversiteler başta olmak üzere çeşitli alanlarda görev yapanların yanında, özellikle ticaret ve sanayide önemli başarılar elde eden dönmeler de vardır. Bugün Türkiye’nin en etkili aydınları, gazete sahipleri ve köşe yazarları arasında dönmelerin de bulunduğu iddia edilmektedir. (**)”

Siyonist kongrelerde önemli mevkilerde yer alan dönmelerin bazan sinsi, bazan ise açıktan açığa fakat muttariden İslâm’a ve Müsülanlara saldırmaktan, karalamaktan geri durmadıkları bir gerçektir. Gayız ve husumetleri hiç bitmeyen dönmelerin, intikam hislerini tatmin için Türk milletinin mukaddes hislerini hançerlemek başlıca görevleridir. Müslümanlığa avdeti irtica telakki ederken, Yahudiliğe avdeti ilerleme olarak kabul ederler...

Tarihsizlik
TARİHİMİZİ tahrif ede ede, milletimizi hafızasız aliene bir toplum haline getirdiler. Ortaya sun'î (yapay), düzmece, uyduruk bir tarih çıkarttılar. Halide Edip Adıvar "Türkiye'de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri" adlı kitabında; bizde lisan ve tarihe yapılan devlet müdahalesinin, Hitler Almanya'sındakinden ve Stalin Rusya'sındakinden daha fazla ve daha şiddetli olduğunu yazıyor.

Okullarda, üniversitelerde okutulan resmî tarihte birçok gerçek ya tersyüz edilmiştir,
yahut hiç okutulmamaktadır

Tanzimat'tan bu yana vaki olan ihtilal, darbe, büyük değişim hareketlerinde
• Masonların,
• Sabataycıların,
• Dönmüş veya dönmemiş öteki Yahudilerin,
• Tekin Alp takma adıyla sözde Türkçülük ve milliyetçilik yapan kişinin ve benzerlerinin,
• "Boğaziçi aşireti"nin,
• Misyonerlerin,
• İngiliz, Amerikan ve diğer emperyalist ülkelerin ajanlarının... isimlerinden,
rollerinden, tesirlerinden bahs edilmemektedir.

Düşünebiliyor musunuz? Yüzlerce, binlerce yakın tarihimiz kitabı yazılıyor, okutuluyor ve bir kere bile Sabataycılardan bahs edilmiyor. O Sabataycılar ki, yakın tarihimize damgalarını vurmuşlardır. O Sabataycılar ki, şişirme ünlülerinden birinin New York'ta "Biz, yirminci asırda iki devlet kurduk. Biri İsrail, ötekisi......" dediği iddia ve rivayet edilmektedir. Son seksen-doksan yıl içinde Türkiye'de birtakım marksist faaliyetler yapıldı; birtakım Türkiyeliler bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti Marks'ın ve Lenin'in ideoloji ve sisteminin kurtaracağını iddia etti. Bu konuda binlerce araştırma yayınlandı. Soruyorum:

Türkiye'deki bütün marksist fikir adamlarının, aksiyoncuların, önde gelen şahsiyetlerin Sabataycı olduğunu bir tek satırla yazan tarih kitabı var mıdır? Maalesef yoktur. Farmasonlar da yakın tarihimize damgalarını bastılar. Peki okul ve üniversite kitaplarında onlardan niçin bahsedilmiyor? Bir liseli Türkiye çocuğunun Sultan Beşinci Murad'ın Farmason olduğunu bilmeye hakkı yok mudur?

Müslüman Türkiyelilerin, bir kitabına "Kahr olsun Şeriat!" fasıl başlığını koyan Tekin Alp'i, nâm-ı diğer Moiz Kohen'i tanımaya hakları yok mudur?

Tarihçi Nihal Adsız'ın "Gök Sultan" diye övdüğü Sultan İkinci Abdülhamid Han'ı okul ve üniversite kitaplarında yerin dibine batırıyorlar; onu tahtından indiren İttihad'çıları, Jön Türkleri, cryptoları baş tacı ediyorlar. Otuz üç yıllık saltanatı boyunca devletin, ülkenin bütünlüğünü korumuş, memlekete nice faydalı müessese kazandırmış Türk asıllı ve imanlı bir devlet başkanına olan bu kin nereden geliyor? Onu beğenmeyenlerin, onu alaşağı edenlerin bu halka, bu devlete, bu ülkeye verdikleri zararı biliyoruz. 1909'da Abdülhamid Han'ı tahttan indirdiler, 1911'de Trablusgarb'ı (Libya) ve Oniki adaları İtalya'ya; 1912'de koskoca Rumeli'yi Balkan devletlerine kaptırdılar; 1918'de Mondros'ta teslim bayrağını çektiler ve Alman denizaltıları ile Türkiye'den kaçtılar.

1909 ile 1918 arasında sahte hürriyet kahramanları Osmanlı ülkesini, devletini, halkını batırdılar, bitirdiler, mahv ettiler. Vatan sathını darağaçları ile doldurdular, gazetecileri sokak ortasında katl ettiler, savaş yıllarında halkı açlıktan öldürdüler, Sarıkamış'ta yüz bin askerimizi soğuktan dondurdular, vagon ve bulgur ticaretleriyle efsanevî haram ve kara servetler elde ettiler, on yıl boyunca "Hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet" bağırtıları ve böğürtüleri içinde korkunç bir devlet ve parti terörü icra ettiler. Onlar kahraman oldu, zavallı Sultan Abdülhamid kızıl sultan ve hain oldu. En büyük suçu neydi? Filistin'i siyonistlere peşkeş çekmemek mi?

Millî mücadelemizin tarihini de çarpıttılar.
1919'da Mustafa Kemal Paşa Samsun'a kimin emriyle ve parasıyla gitmişti? Ordudan istifa ederken Padişah'a çektiği iki telgrafın başlıklarında "Atebe-i Ulya-yı Hazret-i Hilafetpenahîye" diye yazmamış mıydı? Telgraflardan birinin altında "Kulları Mustafa Kemal..." diğerinde "Kulunuz..." diye yazılı değil miydi? 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi Hacı Bayram Veli Camii'nde topluca kılınan Cuma namazından sonra dualar edilerek, tekbirler getirilerek, kurbanlar kesilerek açılmamış mıydı? Meclis'te yetmişten fazla sarıklı müftü, müderris, şeyh yok muydu?

Rıza Nur Hatırat'ında yazıyor: Milletvekillerine lojman bulunamadığı için yatılı bir lisenin yatakhanesinde kalıyorlarmış. Ankara valisinin emriyle her sabah yatakhanede ezan okunur, mebuslar namaza kaldırılırmış. Meclis'in ilk celsesinde başkanlığı en yaşlı üye Sinop mebusu Şerif Bey yapmış, ondan sonra sözü ünlü bir paşa almıştır. Her ikisi de açılış konuşmalarında "Bu Meclis önce Halifemizi, sonra vatanımızı kurtarmak için açılmıştır..." mealinde konuşmamışlar mıydı? Meclis zabıtlarının koleksiyonu kütüphanelerde mevcuttur. Merak eden gidip bakabilir, okuyabilir...

İşinize gelmediği için bana gerici diyorsunuz ve yazdıklarımı kabul etmiyorsunuz.
Size bir adres veriyorum: Yakın tarihimizin, Millî Mücadelenin uzmanlarından haysiyetli ilim adamı Profesör Mete Tunçay'a sorunuz. O gerici değildir. Ona "Kurtuluş Savaşımız İslâmî bir hareket miydi?" sorusunu yöneltiniz. Size "Evet, İslâmî bir hareketti..." cevabını verecektir. Nereden biliyorsun?.. Daha önce kaç kere yazdı ve söyledi...

Millî Mücadele kazanıldıktan sonra kısa bir müddet çoğulcu demokrasi devam etti, sonra tek parti rejimine geçildi. Resmi tarihler bunun da içyüzünü yazmıyor. Hangi okul ve üniversite ders kitabında, muasır medeniyeti (çağdaş uygarlığı) yakalamak konusunda Japonya ile Türkiye'nin yaptıkları mukayese edilmektedir? Böyle bir karşılaştırmaya niçin cesaret edemiyorlar? Japonya ilimde, teknikte, iktisatta, sanayide ilerledi, dünyanın on büyük devleti listesine girdi de Türkiye niçin geri kaldı, niçin sanayileşmedi, niçin Japonya'daki gibi üniversitelere, medyaya, eğitime sahip olmadı? Liseli çocuklarımıza, üniversiteli gençlerimize bu konuyu niçin anlatmıyoruz? Japonlar, binlerce karışık ve çetrefil ideogramdan meydana gelen o çok zor yazılarıyla günde 13,5 milyon adet basan günlük gazeteler yayınlıyor, 400 üniversitede kaliteli ve yüksek bir eğitim veriyor, şimdiye kadar onlarca Nobel kazanmış bulunuyor da biz Türkiyeliler böyle başarılara niçin nâil olamadık? Gençlerin bu konuları düşünmelerine, müzakere etmelerine fırsat verilse iyi olmaz mı?

İyi olur ama sonra birtakım tabular yıkılır, konvansiyonel yalanlar ortaya çıkar. Böyle bir şey bizim pembelerin, kızılların, cryptoların işine gelmez. Yıllardan beri genç nesillerin beyinlerini yalanlarla uyuşturdular. Din terakkiye (ilerlemeye) engel imiş. Ne büyük hezeyan! Hiçbir din ilerlemeye engel olmaz. Din terakkiye mâni olsaydı binlerce puta tapan, inekleri kutsal kabul eden Hindistan atom bombası yapamazdı.

Şintoizm, Budizm, Konfüçyanizm Japonları geriletmediği gibi, İslâm da Türkleri, Türkiyelileri geriletmemiştir. Türkiye'nin geri kalmasının sebepleri başkadır. Türkiye bir takım yanlış fikir ve görüşlerin, yanlış ideolojilerin akıl ve hikmet dışı tabuların, ihanet ve hıyanetlerin tesiriyle geri kalmıştır.
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.35322 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.